ASO Başkanı Seyit Ardıç: Artık büyüme değil akıllı büyüme zamanı

aso baskani seyit ardic artik buyume degil akilli buyume zamani rM9ODZcA.jpg

Ferit PARLAK

Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) Antalya’da düzen­lenen Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı’nda Türkiye ve dünya ekonomisine yönelik değer­lendirmelerde bulunan ASO Baş­kanı Seyit Ardıç, “Sürdürülebilir fiyat istikrarı ancak talep ve arzı eş zamanlı güçlendirecek bütün­cül politikalarla mümkündür. Fi­yat istikrarını sağlamak için yakla­şık 2,5 yıldır uygulanan yüksek faiz politikası, uzun vadede maliyetleri artırarak enflasyonu yeniden bes­leyen bir döngüye dönüşüyor” uya­rısında bulundu.

Ardıç, “Yani, enflasyonu durdur­mak için kullanılan araç, ne yazık ki enflasyonun kaynağı haline ge­liyor. Bu süreçte üretim maliyet­leri artıyor, yatırımlar erteleniyor, krediye erişim neredeyse imkân­sız hale geliyor. Kısacası, tek başı­na yüksek faiz politikası enflasyo­nu kontrol altına almakta başarılı olamadığı gibi reel sektörü de ne­fessiz bırakıyor” diye uyardı.

“Büyüme değil, akıllı büyüme zamanı…”

Ankara Sanayi Odası (ASO) Baş­kanı Seyit Ardıç, “Veriler bize tek bir şey söylüyor: Artık sadece bü­yüme değil, akıllı büyüme zamanı. Bu dönüşümün omurgası verimli­lik artışı. Bu sadece stratejik değil, artık varoluşsal hedefimiz olmalı. Çünkü bugünün ekonomisinde ve­rimlilik hayatta ve ayakta kalmanın temel şartı” ifadelerini kullandı.

“Yeni bir oyun alanı kurmalıyız…”

Ardıç, “Gelin hep birlikte, beton­dan makineye, ranttan teknolojiye, tüketimden tasarıma geçecek yeni bir oyun alanını kuralım” çağrısın­da bulunan Ardıç, “Bahane defte­rini kapatıp, taahhüt defterini aç­mamız gerekiyor” diye konuştu.

Mevcut dezenflasyon politika­sının yapısal reformlarla destek­lenmediği sürece, üretim yerine it­halatı daha cazip hale getirdiğine dikkat çeken Ardıç, “Bugün birçok sektör, üretimin değil, ithalat yap­manın daha kârlı olduğu bir nok­taya doğru ilerliyor. Bu tablo ma­alesef sürdürülebilir değildir. Sa­nayisizleşmeye giden bu süreci sonlandırıp, acilen üretim ekono­misine dönmeliyiz” değerlendir­mesinde bulundu.

“Yüksek faizle sorun çözülmez”

Ardıç, “Unutmayalım; ülkemiz ekonomisinin itici gücü üretimdir, sanayidir, ihracattır. Bu gücü koru­manın yolu da, ekonomik ve finan­sal istikrarı üretimle uyumlu hale getiren dengeli politikalardır. Enf­lasyonun temel ve yapısal sebep­lerine yönelik tedbirler almadan, yalnızca yüksek faiz uygulayarak halkın satın alma gücünü aşındırıp, reel sektörün üretim kapasitesini zayıflatarak sorunu çözmek müm­kün değildir” şeklinde konuştu.

“Enflasyon OVP tahmininin üzerinde kalacak”

Ardıç, “Ekim ayı enflasyonunun aylık yüzde 2.55 olarak açıklanma­sıyla yılsonu enflasyonunun Mer­kez Bankası ve OVP tahminlerinin üzerinde kalma olasılığı belirgin şekilde arttı. Merkez Bankası, son Para Politikası Kurulu Toplantı­sı’nda politika faizini 100 baz pu­an düşürerek yüzde 39,5’e indirdi. Karar metninde ise, “dezenflasyon hızında belirgin bir yavaşlama” ol­duğuna dikkat çekti.

“Üretimde daralma”

Ardıç, “İmalat PMI endeksinin son 19 aydır 50 eşik değerinin al­tındakalması da üretimde daral­mayı işaret ediyor. Gıda hariç alt sektörlerin tamamında olumsuz seyir kalıcı hale geldi. Sanayi üre­tim endeksi Ağustos’ta sınırlı yük­seliş gösterse de alt sektörlerde ge­nele yayılan bir artış yok. Aynı şe­kilde kapasite kullanım oranları da yüzde 73,8 seviyesiyle son 5 yılın en düşük düzeylerinde seyrediyor. Son açıklanan reel sektör güven endeksi içindeki yatırım harcama­ları da bu yıl serinin en düşük sevi­yelerine geriledi” dedi.

“Nobel ödülü sinyal verdi”

Ardıç, “Bu yıl Nobel Ekonomi Ödülü, ‘teknolojik ilerleme yoluyla sürdürülebilir ekonomik büyüme’ temasına katkı sağlayan üç önemli isme verildi. Nobel Ekonomi Ödül­leri sadece bir akademik başarı de­ğil, aynı zamanda küresel ekono­minin nereye evirileceğine yönelik güçlü bir sinyaldir. Bu yıl ki ödüller çok net bir mesaj veriyor: İnovas­yonun nasıl kalıcı büyüme yarat­tığını açıklayarak, ekonomik geliş­menin kurumsal temellerini bü­tünleştiriyor. Bir ülke teknoloji ve sanayide önde olmak istiyorsa; bu­nun yolu bilim, inovasyon ve güçlü kurumlardan geçer” diye konuştu.

Ardıç, “Bu yıl Nobel’i kazanan Hollandalı Ekonomist Joel Moky­r’inaltını çizdiği üç kavrama dikkat çekmek istiyorum: 1- Bilgi, 2- Kül­tür ve 3- Kurumlar. Bilgiyi üreten, geliştiren ve sanayiyle buluşturan ülkeler öne geçiyor. Yeniliğe kapa­lı bir kültürle sanayide sıçrama ya­pılamıyor. Kurumlar adaletli, ön­görülebilir ve liyakate dayalı değil­se; reel sektörün başarı potansiyeli ortaya çıkmıyor, yeni yatırım gel­miyor, nitelikli insan da göç edi­yor” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin alacağı ders…

Ardıç, “Peki, ülkemiz adına bu ödülden çıkaracağımız ders ne­dir? Bugün; inovasyona açık bir kültür, güçlü kurumlar, bilim ve teknolojiye yatırım yapan bir eği­tim sistemi ve Ar-Ge’ye dayalı üretim modeli kurmadan, dünya ekonomisinde üst sıralara çıkma­mız mümkün değildir. Kurumsal bağımsızlığı koruyan, girişimci­nin önünü açan ve bilimi rehber edinen yaklaşım artık bir zorunlu­luktur.

Bugün geldiğimiz noktada sanayicinin rekabet gücünü sade­ce döviz kuru ya da işçilik maliyeti değil; teknoloji, Ar-Ge, fikri mül­kiyet ve marka belirliyor. Sonuç olarak; güçlü kurumlar, rekabetçi piyasalar, nitelikli eğitim sistemi, yetkin insan kaynağı ve verimli Ar-Ge politikaları; sadece bir eko­nomik reçete değil, sürdürülebi­lir kalkınmanın da temel formülü­dür” değerlendirmesini yaptı.

Dünyada büyüme devam ediyor, güven eriyor…

Ardıç, “IMF’nin verilerine gö­re, küresel belirsizlik tarihin en yüksek seviyesine ulaşmış du­rumda. Ekonomik aktiviteye yö­nelik beklentiler hâlâ pozitif sey­retse de, güven endekslerinde sert bir bozulma dikkat çekiyor. Bu tablo, modern ekonomilerin derin çelişkisini gözler önüne se­riyor: Büyüme devam ediyor, an­cak güven eriyor. Diğer taraftan, dijitalleşme ve yapay zekâ, üre­tim süreçlerinden lojistiğe kadar her alanı dönüştürürken, iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik odaklı politikalar, ekonomilerin geleceğini şekillendiriyor” dedi.

“5 yıl sonra kullandığımız 2 üründen biri Çin malı olacak”

Ardıç, “Çin’in ritmi, dünyanın temposunu aşmaya başladı. Çin, otomasyon ve akıllı teknolojilerin kullanımıyla artık tüm dünyada zirveye oynuyor. Bu hızla devam ederse 2030 yılında milli gelir büyüklüğünde Amerika’yı geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olması bekleniyor. Tahmin ediyorum ki, 5 yıl sonra kullandığımız her iki üründen biri Çin malı olacaktır. Önümüzdeki dönemde rekabet sadece tarifelerle değil; yeni teknolojiler, dijitalleşme, sürdürülebilirlik standartları ve tedarik zinciri teşvikleri üzerinden sürecek” dedi.

“Oyunun kuralları yeniden yazılıyor”

Ardıç, “Çin küresel ekonomide hâkimiyetini her geçen gün arttırırken; Amerika Birleşik Devletleri de korumacı önlemlerle oyunun kurallarını yeniden yazmaya çalışıyor. Yüksek korumacı tarifelerden standartlara ve tedarik mimarisine doğru evrilen ticaret savaşları kızışıyor. Bu savaşın kazananları, bu yeni dönemi erken okuyup,inovasyon – üretim – pazar üçgenini aynı anda optimize edenler olacaktır” şeklinde konuştu.

“Üniversite sanayiye ‘mühendis’ değil, diploma üretti”

ASO Başkanı Seyit Ardıç, “23’ü araştırma, 25’i ihtisas toplam 208 üniversite; 200 bini aşkın çalışan; yüzlerce araştırma altyapısı; onlarca mükemmeliyet merkezi; binlerce Ar-Ge projesi… Buna rağmen sanayiye yansıması “orta teknoloji” sıkışması. Üniversite sanayiye “mühendis” değil çoğu zaman diploma üretti; fabrikadan, atölyeden, sahadan koptu. Laboratuvarların ışığı yanıyordu ama üretim hattını aydınlatmıyordu. Yani ülkemizdeki üniversiteler “girişimci üniversiteye” hiçbir zaman dönüşemedi” değerlendirmesini de yaptı.

“Mevcut teşvik montaja ve inşaata yönlendirdi”

ASO Başkanı Seyit Ardıç, şöyle konuştu: “Biz sanayiciler de doğal olarak bu zeminde kendimize göre en rasyonel davranışı sergiledik; mevcut teşvik yapısı bizim montaja, ithal ara mala ve gayrimenkule yönlendirdi. Çünkü riskin getirisi, finansmanın maliyeti ve bürokrasinin katılığı bunu gerektiriyordu. Bu üç aktör; biz sanayiciler, kamu ve üniversite birbirimizi suçlayarak yıllar kaybettik. Sonuç mu? Orta teknoloji tuzağı, verimlilikte sınırlı artış ve küresel rekabette güç kaybı.”