Herkeste aynı ‘unutturan’ hastalık var! Bu köyde para geçmiyor

Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr – 8 dönümlük arazi üzerine inşa edilen Fransa’daki Landais Köyü aslında kapalı bir mahalle. Alzheimer hastalığına bağlı olarak gelişen demans başta olmak üzere tüm demans hastalarına yeni bir hayat sunmak için tasarlandı. 11 Haziran 2020’den bu yana her yaştan 120 kişiye ev sahipliği yapıyor. 90’lı yıllarda Hollanda’nın Hogeweyk kentinde başlatılan  rojeden ilham alan köydeki tek katlı dağ evlerinin her birinde ortak bir mutfak, oturma ve yemek odası var ve içinde yaklaşık 8 kişi kalıyor. Sağlık çalışanları da ister evlerinde ister köyün ortak alanlarında onlara eşlik ediyor. Projeyle başından beri ilgilenen ekip, ilaç dışı müdahaleleri temel alan bir yaklaşım izliyor. Köylülerin hayata konfor, güvenlik ve mümkün olduğunca huzur içinde yaklaşmasını sağlayacak yenilikleri kullanmayı tercih ediyor.

ALIŞVERİŞ İÇİN PARA ALINMIYOR

Landais Alzheimer Köyü, hastaların huzurevi ortamından çıkarıldığı bir yer. Köydeki konutların yanı sıra mağazalar, restoran, kütüphane, bir köy meydanı, hatta bölge sakinleri ve ziyaretçileri için bir park da bulunuyor. Sabah hastalar, öğlen yemeğini hazırlamak için bir şeyler alıyor, birlikte yemek yiyor, terasta kahve içiyor, birbirleriyle iletişim kuruyorlar. Kendi alışverişlerini kendileri yapıyorlar ancak kimse onlardan para almıyor, dolayısıyla kimsenin cüzdanını hatırlamasına gerek de kalmıyor.

Uzmanlar, bu köyde bilişsel ve davranışsal bozuklukları olan hastalar ve sağlık personeli olmasına rağmen ortamın bir huzureviyle hiçbir ortak yanı olmadığını dile getiriyor. Köyün amacı, mümkün olduğunca köy sakinlerinin sağlık durumunu korurken, hasta ile bakım verenin yaşam kalitesini iyileştirmek. Doktorlar, hemşireler, psikologların yanı sıra bu hastalara yardımcı olan çok sayıda gönüllü de var. Gönüllülük köyün önemli unsuru. Gönüllüler, çalışanların yerini almasa da grup etkinliklerinin yürütülmesinde, köylülere sunulan fiziksel, sanatsal ve yaratıcı etkinlikler, bahçe işleri, kültürel tesisler, okumalar gibi seçeneklerin artırılmasında hâlâ önemli bir rol oynuyorlar.

OLUMSUZ BAKIŞ AÇISINI DEĞİŞTİRDİ

Peki Landais Köyü gerçekten köylülerin yaşam kalitesini iyileştiriyor mu? Yaşlılık ve kronik hastalıklar konusunda uzmanlaşmış araştırmacıların cevaplamak istediği soru bu. Araştırmacılar, yenilikçi psikososyal müdahalelerin yaşlı insanlarda özerklik kaybının yavaşlamasına ne ölçüde yardımcı olduğunu da merak ediyor. Köyü değerlendirmek ama aynı zamanda onu ulusal ve hatta uluslararası ölçekte yaygınlaştırılabilir hale getirmek için köylülerin sosyal katılımı, profesyonellerin mesleki stresi,  ailelerinin yaşadıkları suçluluk duyguları gibi çeşitli parametreler araştırılıyor. Bunun için de psikolojik, bilişsel, sosyal ve fiziksel sağlık göstergeleri düzenli olarak kayıt altına alınıyor. Tabii bir yandan Alzheimer hastalığının toplumsal algısı da analiz ediliyor.

Herhangi bir ziyaret saati olmadığı için herkesin istediği gibi gelip gidebildiği köyde, köylüler katkı payı ödüyor. Ancak ortalama bir bakım evine benzeyen kurum maliyetleri esas olarak köyün kurulması için 22 milyon dolar ödeyen yerel hükümet tarafından karşılanıyor. 2020’de açıldığında, bir araştırma projesinin parçası olan tek köy ve türünün de ikinci örneğiydi. Hâlâ dünyada bunun gibi bakımevlerinden çok az sayıda olduğu düşünülüyor.

Geleneksel kuruluşlarla karşılaştırıldığında köyün yarattığı imajı değerlendirmek amacıyla halk arasında bir anket yapıldı. Alzheimer hastalığına ilişkin belirli algılar, özellikle de kimlik kaybı ya da hastalığa yakalananlara yönelik olumsuz duygu, köyün açılmasından bu yana daha az. Köylüleri mümkün olduğu kadar yakından takip ederek gereksiz ilaç kullanımı, hastanede yatarak tedavi ve buna bağlı ek maliyetleri azaltmak mümkün olabilir. Ancak bu deneysel köyün faydalarının geleneksel bir huzurevine kıyasla nasıl bir yerde olduğu uzun bir gözlem süresi gerektirecek.

‘HİÇBİR ALZHEIMER HASTASI DİĞERİNE BENZEMEZ’

Landais Alzheimer Köyü hakkında görüşlerine başvurduğumuz Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Gülsen Babacan Yıldız, “Kişisel olarak ben bir hastayı sadece bir bakım veren ile eve kapatmaktansa böylesi yerlerin çok daha iyi olacağı düşünüyorum. Ancak bize tıp fakültesinde öğretilen bir şey var: Hastalık yoktur, hasta vardır. Yani her bir hastanın hastalığı az ya da çok farklıdır. Herhalde bunun en geçerli olduğu hastalık ise Alzheimer hastalığı. Yani hiçbir Alzheimer hastası bir diğerine benzemez. Ben de bugüne kadar on binlerce Alzheimer hastası görmüş bir nörolog olarak buna çok kez tanık oldum. Evet, tüm Alzheimer hastalarının pek çok benzer şikayetleri var ama hiçbiri tamamen birbirine benzemiyor” dedi.

“Mesela bazı Alzheimer hastaları, eve akrabalarının veya yabancı misafirlerin gelmesinden veya düğün, toplantı veya bir park gibi kalabalık bir ortama girmekten çok keyif alırken bazı hastalar ise böyle bir durumda çok sinirli olabilir. Hatta ortamdaki kişilerin ona zarar vereceğini, eşyalarını çalacağını düşünebilir. Bu nedenle bakımevleri veya böylesi Alzheimer köyleri gibi yerlere hastaları yerleştirmeden önce bunlar mutlaka sorgulanmalı. Aksi takdirde hastanın şikayetleri hızla artacak ve hastalığı ilerleyecektir. Ayrıca bazı hastalar da diğer insanlara zarar verme ve/veya karşı cins hastalara uygunsuz davranma gibi tutumlar da sergileyebilirler.” – Prof. Dr. Gülsen Babacan Yıldız

‘TÜRKİYE’DE BAKIMEVİNE YATIRILMASI UZAK BİR OLASILIK’

Türkiye’de de tüm gelişmekte olan ülkelerdekine benzer şekilde yaşam beklentisinin çok arttığına değinen Prof. Dr. Gülsen Babacan Yıldız, “Bunun da en büyük ve belki de en sıkıntılı sonuçlarından biri görülme sıklığının belirgin olarak arttığı Alzheimer hastalığı. Bu hastalık öylesine zor bir hastalık ki sadece tek bir kişiyi değil, tüm aileyi etkiliyor. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki evde bir yaşlıya Alzheimer tanısı koyduğumuzda aile içindeki tüm dengeler değişiyor, kardeşler, ebeveynler ve çocukları arasındaki ilişkiler yıpranıyor. Hastalık ilerledikçe de bakım verenin kim olacağı, profesyonel yardımcı tutulup tutulmayacağı, hastanın hangi evde kalacağı gibi sorunlar tüm aileyi bazen ciddi çıkmazlara sokan konular haline geliyor” şeklinde konuştu.

“Bizim ülkemizde çekirdek aile yapısı çok güçlü olduğu için ailedeki bir Alzheimer hastasının bakımevine yatırılması konusu halen uzak bir olasılık gibi duruyor” diyen Prof. Dr. Gülsen Babacan Yıldız, son olarak şu yorumda bulundu:

“Bahsettiğim sıkıntılar ve ekonomik yük, bakımevlerine yatırılma oranını günbegün artırıyor. Özellikle de ileri evrelerde bu daha da artar hale geliyor. Alzheimer köyleri ise kanımca daha çok erken ve orta evre hastalar için daha uygun. Ülkemizde hastalara çoğunlukla orta evrede tanı konulduğunu da belirtmem lazım. Çünkü erken evredeki yakınmalar maalesef yaşla ilişkilendirilip uzmana başvuru geciktiriliyor. Kişisel fikrim pilot olarak böylesi köylerin kurulması hem hasta hem de tüm aile için çok yararlı olacaktır.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir